Ana içeriğe atla

Kıvılcım

Nasıl bu hale geldim. Nasıl bu denli düştüm. Dizlerim ellerim yara içinde. Kalkmak istemiyorum. Öylece boşluğa bırakmak istiyorum kendimi. Yorgun ve herşeyden usanmış bi haldeyim... Bana uzanan elleri tek tek ellerimle geri itiyorum. Upuzun duvarlar örmüşüm insanlarla arama. Kimse bana ne ulaşsın ne görsün ne dokunsun istiyorum. Belki de bu bir çeşit intihar girişimi. Çünkü önce kendimden sonra bütün insanlıktan vazgeçiyorum. Ya da birtakım dönemsel depresyon. Şuan bir otobüste gidiyorum. Yanımda bir kadın ve kucağında bebeği. Uyuyor.. Bütün saflığıyla, masumiyetiyle annesinin göğsünde uyuyor, annesi üç dakikada bir alnından koklayarak öpüyor.
Annemin babamın kucağında uyuyakaldığım günlere gidiyor aklım. Esnaf kızıydım ben, çocukluğum dükkanlarda koşturmakla, halı ve yatak tepesinde yuvarlanmakla geçti. Günün sonunda eve dönerken arabanın koltuğunda uyuya kalırdım. Babam beni uyandırmak için meloş ağzını kapat sinek kaçacak diye seslenir uyandırırdı. Bense uykum bölündü diye mızmızlanıp ağlardım. Nasıl güzeldi o günler masumiyetimin hep üzerimde olduğu zamanlar. Gerçek dünyayla karşılaşmamış, hiç bir şeyi düşünmeyen, kötülüğü görmemiş, aşık olmamış.. Tek derdi oyuncakları ve çocuksal istekleri olmaktan ibaret.. Eminim ki arada sırada da olsa sizde keşke çocuk kalsaydık diyorsunuzdur.
Hayatın bu hengamesinden yorulup yine köşeme çekilmişim, anne göğsünde uyuma şefkati çekiyor içim.
Yolunda gitmeyen o kadar çok şey var ki belki de beni bir tek anne kucağı huzura erdirir.
Yine tırnaklarımla oynamaya başladım. Düşünceli, dalgın ve stresli olduğum zamanlar hep ellerimle uğraşırım. Neyi düşünüyorum bu kadar ben bile bilmiyorum.
Babam eskiden beri bana hep güçlü ol derdi güçlü olmayı öğretti. Ağladığım zaman çok zayıfsın deyip azarlardı sonra tekrardan güçlü olmayı, güçlü durmam gerektiğini söylerdi. Öyle alışmışım ki kendi kendimi ayakta tutmaya, ayağa kaldırmaya, tek başıma bir şeyleri yapmaya.. Bu yüzden kimsenin ne yardımını ne de desteğini istemiyorum. Tek istediğim; tek başıma olmak, tek başıma yaşamak, tek başıma ağlamak, gülmek.. Kimseye bir bağlılığın olmadan hayatını sürdürmek. Kimseye hesap vermeden yola devam etmek. Meğer ne büyük gard almışım kendi ailemde dahil bütün dünyaya karşı. Şimdi bu yıkılması zor gardımı hangi duygu hangi kuvvet indirebilir ki? Ben, ben olmaktan geçmişim. Kim beni kendime getirebilir ki?
Fakat ne olursa olsun kalbimde umut ve mutluluk tohumları kök saldı bi kere. Belki de küllerimden doğacağımdır yeniden. Ufacık da olsa bi kıvılcım yetermiş yeniden aşk ile yanmak için. Belki de yanmıştır.. Ne demişler 'Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş. Bir bakarsın volkan olmuş.. ''
Kim bilirr... :))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öfke

Yoruldum. Çok yoruldum. Çok üzgünüm. Çok fazla üzgünüm. Kendimi o kadar çaresiz o kadar paramparça hissediyorumki. O kadar yarım o kadar eksiğim ki. Tamamlayamıyorum içimdeki boşluğu. Ağlamak istiyorum bağıra bağıra ne varsa içimde kusmak istiyorum. Anneme babama çok öfke doluyum içimde koskoca bir enkaz bıraktıkları için. Beni bu hale soktukları için en çok onlara kızgınım. Hayata kızgınım. Ben mutlu olmayı bile bilmiyorum. Ben doğru sevgi nedir bunu bile bilmiyorum. Çekirdekten öğrenmez mi bir çocuk huzuru sevgiyi mutluluğu. Ben bunları görmedim ki. Ben evindeki kaostan kurtulmaya çalışan huzuru dışarıda arayan cahil bir çocuktum sadece. Benim kimse elimden tutmadı ki. Kimse yanımda olmadı. Herkes var olduğunu sandı. Ben sağlıklı iletişim kurmayı bile öğrenemedim. Hiç istemediğim asla öyle olmayacağım dediğim ne varsa aynı o karaktere büründüm. Yoruldum. Anlaşılmamaktan. Doğru sevgiyi gördüğümde bile vücudum ters tepki veriyor. Herkese herşeye tepkisel yaklaşıyorum. En çok zararı ken...

Yeniden Burada

İşte yine her zamanki yerimdeyim. Güzel Bursa manzarama bakıyorum. Uzun zaman olmuştu şehri böyle uzaktan izlemeyeli. Çok şey değişmiş gibi duruyor buradan bakınca. Tabi en çok da ben.. İnsan her seferinde aynı yerden defalarca kez kırılabilir mi? Kırılıyor işte. İçimdeki inanç ve güven duygusunu kaybettim. Yıllardır hissetmiş olduğum bu hisler peşimi hiç ama hiç bırakmadı. Belkide mutluluğu haketmiyorumdur. Ya da en çok ben hakediyorumdur fakat mutlu olmayı bilmiyorumdur?? Kalbim o kadar kırıkki  ben ise hala o kırık parçaların üstünde çıplak ayaklarla kanaya kanaya yürüyorum. Böyle nasıl anlatsam göğsümün derinlerinde uzun zamandır hareketsiz kalmış bir volkan var, püskürtmeyi bekliyor içindeki ateşi. Ama benim ateşim sadece beni yakıyor. Önceden sık sık yazılar yazardım bu bloga, yazacak şey de bulurdum bütün duygularımı dökerdim. Bu yazmadığım sürelerde her şey içimde birikti. Böylesi daha zormuş insanın konuşmaması. Sahi konuşamamak, anlatamamak, anlaşılmamak ne zor bir şey mi...

KABULLENİŞ

   Anlamadınız! Hiç biriniz gülüşlerimin arkasındaki hüznü görmediniz. Kaçışlarımı anlamadınız. Neden kaçtığımı, neyden kaçtığımı bilmediniz. Ya da farkedemediniz. Belki de bunun için çabalamak istemediniz zaten böylesi de işinize geldi. İçimden hiç birinizle konuşmak gelmedi. Anlatmayı istemedim. Çünkü anlatsam da sadece tek bir saat benimle birlikte üzülecek ah vah edeceksiniz. Sonra hayatınıza devam edeceksiniz. Peki ya ben?    Yoruldum. Hepinizden, herşeyden, herkesten..Neden yorulduğumu anlatmaya bile takatim yok. Üzülüyorum. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi bi acı var içimde. Tarifini yapamadığım, koskoca boşluk bi his.. Daha yirmili yaşlarımın ortasında hayata dair bütün heveslerim yok olmuş. İnsanlığa karşı bütün inancım yok olmuştu. Anlaşılamamak.. meğer anlaşılamamak, diğer bütün o kötü hislerden daha kötüymüş. Bunu kendimi anlatmak için çırpınırken ruhumu parçaladığımda anladım. Beni buralara uzun zamandır getirmeyen şey ne ise uçup gitti. Özlemişim yazarke...