İşte yine her zamanki yerimdeyim. Güzel Bursa manzarama bakıyorum. Uzun zaman olmuştu şehri böyle uzaktan izlemeyeli. Çok şey değişmiş gibi duruyor buradan bakınca. Tabi en çok da ben..
İnsan her seferinde aynı yerden defalarca kez kırılabilir mi? Kırılıyor işte. İçimdeki inanç ve güven duygusunu kaybettim.
Yıllardır hissetmiş olduğum bu hisler peşimi hiç ama hiç bırakmadı. Belkide mutluluğu haketmiyorumdur. Ya da en çok ben hakediyorumdur fakat mutlu olmayı bilmiyorumdur??
Kalbim o kadar kırıkki ben ise hala o kırık parçaların üstünde çıplak ayaklarla kanaya kanaya yürüyorum.
Böyle nasıl anlatsam göğsümün derinlerinde uzun zamandır hareketsiz kalmış bir volkan var, püskürtmeyi bekliyor içindeki ateşi. Ama benim ateşim sadece beni yakıyor.
Önceden sık sık yazılar yazardım bu bloga, yazacak şey de bulurdum bütün duygularımı dökerdim. Bu yazmadığım sürelerde her şey içimde birikti. Böylesi daha zormuş insanın konuşmaması.
Sahi konuşamamak, anlatamamak, anlaşılmamak ne zor bir şey miş. Şu yaşadığımız saçma hayatta anlaşılmak öyle önemliymiş ki. Birinin senin gerçekten ne hissettiğini anlaması o kadar kıymetli ki..Dostum Burçin olsaydı anlardı beni. Ruh ikizim değil ruh öküzüm derdim. İkimiz aynıydık. Hep aynı şeylerden yakındık. Artık mutluluğu yakalamayı bir şekilde öğrendi ama içinde bir yerlerde hala o kederli çocuk duruyor biliyorum.
Son zamanlarda üniversite arkadaşlarımı çok özler oldum. Anladım ki ben bana iyi gelen şeyleri özlüyorum. Belkide bana iyi gelen şeylerden çok mahrum almışımdır. 10 sene önce hep merak ederdim 25 li yaşlarıma geldiğimde nasıl bir insan olarak nerede olacağım diye düşünürdüm çok. Şimdi ise o merak ettiğim yaştayım o zamanlar hissettiğimden çok daha kırılgan, içine kapanık, daha sinirli bir hal almışım, sanki o dönem hissettiğim hisler bir dağ gibi olmuş yüreğimde.
Ve bu dağ'ı kimsenin aşmasına izin veremiyorum. İçimdeki bu güvensizlik duygusuna yön veremiyorum. Belkide Şirin için dağları delen Ferhat hikayesi gerçek değildir uydurmadır. Zaten hatayı da burda yapmadık mı. Bir Ferhat bekliyoruz ki aşılamayan dağları o aşsın da bulsun bizi diye. Peki Şirin ne yapmış. Şirin de aşkından ölmüş. Böyle şeylerde anca halk hikayelerinde olur zaten.
Günümüzde böyle naif, masum insanlar kalmadı ben de dahilim buna.
Bunca yıllık tecrübeme dayanarak kendime edindiğim şey şu oldu ' İnsan önce kendisini sevecek, sonra başkasını sevip sevilecek. Sen kendini sevmezsen kendine kıymet göstermezsen, kimse sana o aradığın sevgiyi göstermez.' Bu hep böyleydi böyle olmaya da devam edecek.
Çok şeyler yazasım var ama aklıma Cengiz abinin şarkı sözleri geliyor;
Hayatımı yazsam roman olurdu.
Gençliğimi yazsam roman olurdu. Yaşantımı yazsam roman olurdu.
Doğuştan şansım yok benim yazım bu
Böyle tükenecek ömrümün yolu
Her anım her günüm acıyla dolu
Yani bir bakıyorum gerçekten hayatımı buraya yazsam roman değil ansiklopedi olurdu. Bu şarkıyı dinlediğimde derdim bu adam nasıl yazmış bu şarkıları. Anladım ki yazılıyormuş. Şimdi beni bıraksanız sabaha kadar anlatır dururum. Özlemişim yazmayı, hatta üzüldüm biraz kabiliyetim azalmış. Anlaşıldı buralara dönme vaktim gelmiş bile benim :)
Acaba eski okurlarım nerelerdedir şimdi, çok isterdim onlarla sohbet etmek. Önceden yazılarımı okuyan kişiler bana ulaşır mesaj atarlardı. Bir şekilde arkadaş olurdum onlarla. Belkide artık yeni kalplere dokunabilir yeni insanların hislerine de tercüman olabilirim..
Kim bilir..
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, görüşmek üzere. 💜
Hep seni üzmüşler senin üzdüm dediğin insanlar olmadı mı bu beni gerçekten seviyordu dediğin
YanıtlaSilMuhakkak ki olmuştur. Zaten olmaması mümkün mü?
YanıtlaSilİnsan oğlunun hisleri üzmek, çok sevmek temeline kuruludur.
Her zaman yaşanması gereken yaşanır.
Acı çekmesi gereken kişi acısını çeker.
Gitmesi gereken kişi ise yoluna gider.
Yazılarının olduğu kadar cevapların da çok derin kaleminden bir şey kaybetmemişsin.
Sil